YEDİKITA MAYIS 2022 (165. SAYI)
Nev’î Efendi, Netâyicü’l-Fünûn adlı eserinde “İlm-i Felâhat” başlığı altında çiftçilik için şöyle diyor: “Çiftçilik, pür-menfaat bir ilimdir. Bütün mesleklerin aslıdır. İnsanoğlunun neslinin ve hayatının devamlılığı için yegâne sebeptir… Ekilen dikilen nebatatın filizlenmesinden hasadına kadarki bütün bakımı, bu ilim ile malum olur. Menfaati çok âşikârdır.”
Şu kısa cümleler çiftçiliğin, esasındaysa toprağın ehemmiyetini anlamaya yeter. İnsanın da aslı olan toprak, bir devletin ete kemiğe bürünmüş hâli, bedeni gibidir. Sinesinde sakladıklarıyla ve sathında ikram ettikleriyle, ülkenin zenginlik derecesini o belirler. Bütün bunlar ve daha fazlası için toprak, yine de insana muhtaçtır.
İnsanoğlu, binlerce yıldır toprağı sürüyor, ekiyor, biçiyor. Sürek-biç diye 8 harf 3 heceyle ifade edilse de tarih boyunca bu faaliyetler, her ülkeye has belli usuller ve kanunlar çerçevesinde yapılmıştır. Vaktiyle Avrupa’da hüküm süren feodalite sisteminde, “köylüler = derebeylerinin köleleri” idi. Artık Osmanlıların her cihetten büyük ve güçlü bir devlet olduğu Kanuni Sultan Süleyman devrinde ise köylüler, sultan tarafından “nimeti temin eden efendiler” olarak yüceltilmişti.
Dosya konumuzun başlığı olan “Ne Ekersen Onu Biçersin” atasözü, bünyesinde pek çok mana taşıyor. Biz bu sözün altını, ilk devirlerden 1858 Arazi Kanunnamesi ve ötesine kadar, tarım metotlarından mahsulü olumsuz etkileyen faktörlere kadar, Osmanlı’da toprak yönetimini ve ziraî faaliyetleri ana hatlarıyla doldurmaya çalıştık.
Ramazan-ı Şerif Bayramı’nızı tebrik eder, istifadeli okumalar dileriz.